trajedi

Trajedi ile Arabesk arasında bazen bir kalp zarı mesafesinde yakınlık vardır. Bu yakınlık acı-yı yorumladığın bağlamın ve ondan soğurduğun hakikatin derinliği kadardır. Acı çekmek marifet değil elbette, acı-yı kutsal bir seramoninin öznesi yapmak ve yaşıyor olduğunu kendine kanıtlamak için ona bağımlı hale gelmek...bunların hiçbiri marifet değil. Kalp zarında taşıdığın ağırlığı hafızanın soğuk duvarlarına hapsetmek ve bunu yaparken de kendini tekrar tekrar nafile bir edimle acıtma yanılgısından korunmak asıl olan. Zaten kendi seçimimle gelmediğim ya da gelmediğimi sandığım yeryüzünde belleğin yitimi iradenin de yitimi gibi geliyor bana. Kundera da Santayana'ya benzer bir şey söylemişti; "insanın iktidara karşı savaşı, belleğin unutmaya karşı savaşımıdır"

İradenin ölümü ise "bilinç" ekseninde tesis edilmiş bir varlık olan İnsan-ın ölümüdür o halde.Tabii, yaşıyor olmak sadece fotosentez yapabiliyor olmak ya da üreyebiliyor olmaktan öte bir pozisyon ihtiva edecekse.

Cinayetin kokusu, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak ölçüde -bana kalırsa- neredeyse analitik bir duyumla kendini bize dayatır. Bu koku hafızadan asla silinmez. Sesleri, renkleri, şekilleri, isimleri, insanları, zamanı ve mekanı hatta kendini unutabilirsin. gel gör ki koku an-ı anlığa gömer.
unutma dediğimiz şey, klasik psikanlizde basitçe "unutma isteği" değil miydi?

Her koyun kendi bacağından asılır asılmasına da kokusu bütün köyü kaplar.
Bu kokudan rahatsız olan belki de işte tam da bu rahatsızlığı nedeniyle bu grupta olan tüm dostlarıma iyi seneler dilerim...

Şiirin ritminde atan kalpleriniz yeni yılda sizi "arzu" nun yolundan ayırmasın...

Ne demiş W. Blake;
"eylem yoksa arzu da yoktur"

Pınar Nurhan

Yorumlar

Popüler Yayınlar